Savaştepe Belediyesi

Savaştepe Belediyesi

            Savaştepe, yani diğer adıyla Giresun, Balıkesir Heyet-i Merkezîyesi’nin Karar Defterinde adı geçen bir ilçemiz. Türkiye’de adı sık sık olan küçük depremlerle duyulmuş bir ilçe. Fakat tarih bilincinde olanlar için Türk kurtuluş Savaşı’nda ilk halkalardan birini oluşturan bir kent. Bu bakımdan ele alındığında bile yörenin araştırmacılar tarafından detaylı olarak incelenmiş olması gerekirdi. Ne var ki Türk Kurtuluş Savaşı’ndan tam 81 yıl geçmesine rağmen Savaştepe hakkında elimizde tek bir eser vardır. O da Osman Saygı’nın “Kuva-yî Millîye’de Savaştepe” adlı kitabı.

            Bu kadar mı olmalıydı, adını Balıkesir Heyet-i Merkezîyesi’nin Karar Defteri’ne defalarca yazdıran Savaştepe hakkındaki eserler? Sadece bu mu, ya Milli Mücadelemiz daha başlarken, daha kor halde alevlenirken bu ateşe can veren yöre insanının alın teri, damarlarında dolaşan kanını vatan uğruna akıtan Kuvâ-yi Millîyeci nice şehitlerimizin hatıraları… Onların elbette kitaplara geçmek niyetleri yoktu. Çünkü onlar bu davayı omuzlayarak arkalarında ne bir ad bırakmak, ne de bir mertebe, bir rütbe sahibi olmak niyetinde değillerdi. Tek istedikleri Allah’ın rızasını kazanmak ve memleketlerinin bağımsızlığını sağlamak için ellerinden geleni yapmış olmanın vicdanen rahatlığına erişmek emelindeydiler. Arkalarında mücadelelerinin hatıralarını yansıtan hiç bir şey bırakmamışlardır. Tek bıraktıkları Balıkesir’de kurulan Reddi İlhak Cemiyeti ve Balıkesir Heyet-i Merkezîye’nin Karar Defteri ve alınan kararlar.

            İzmir’in 15 Mayıs 1919 da işgâlinden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin vatanın kaderini eline aldığı 23 Nisan 1920 tarihine kadar olan bir yıllık zaman içinde 250 bin kişilik Yunan ordusunun Ege’de ilerleyişine kim göğüs germişti?.. Kuva-yi Millîye ve onu doğuran, büyüten, yaşatan bu vatanın insanları. Bir Alaşehir Kongresi, bir Balıkesir Kongresi, hepsininde tek bir ideali vardı, Yunan’ı bu mübârek topraklara sokmamak.

Şanlı bayrağımızın dalgalandığı bu toprakları bize vatan yapanlar bu uğurda can verenlerdir. Öyleyse bu şehitlerimizin aziz hatıralarını yad ederek bir nebze olsun onları hatırlamak bizi birbirimize sıkı sıkıya bağlayacaktır. Ünlü şairlerimizden Mehmet Akif Ersoy bir dörtlüğünde şöyle der:

            “Geçmişten adam hisse mi alırmış, ne masal!Beş bin senelik kıssa, yarım hisse mi verdi? Tarihi tekerrür diye tarif ediyorlar. Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi?”

I) KUVÂ-Yİ MİLLİYE’DE SAVAŞTEPE

            Birinci Dünya Savaşı’nın yenikleri arasında olan Osmanlı Devleti ile yapılan “Mondros Ateşkes Antlaşması” (30 Ekim 1918) sonucunda itilaf devletleri Anadolu topraklarını aralarında paylaşmaya başlar. Nitekim, Adana Fransızlar, Urfa, Maraş ve Antep İngilizler tarafından işgâl edilmiş; ayrıca Doğu illerimizin Ermenilere verilmesi kararlaştırılmıştır. Yunanlılar ise “Megali İdea” denilen Bizans İmparatorluğu’nu canlandırmayı amaçlamaktaydılar. Batı Anadolu bölgesi, Ege adaları ve Batum’dan İnebolu’ya kadar Karadeniz kıyıları istekleri arasındaydı. İtilaf devletlerinin olurunu ve desteğini alan Yunanlılar Anadolu’yu işgâl planları yapmaya başladılar.İzmir’in işgal edileceğini anlayan Türk halkı toplantılar ve gösteriler yaparak işgali engellemeye çalıştılar. Ancak 15 Mayıs 1919’da Yunan ordusu İzmir’i işgâl eder. Haberin doğruluğu 16 Mayıs öğleden önce Balıkesir Belediye Reisi Keçeci Hafız Mehmet Emin Bey’e gelen bir telgrafla anlaşılır. Balıkesir’in ileri gelenleri o akşam Okuma Yurdu’nda toplanırlar. Ahmet Vehbi Bey (Bolak) başkanlığındaki toplantıya; Zarbalı Hulûsi Bey, Keçeci Mehmet Emin Bey, Müftü Abdullah Çıkrık, Maarif Müdürü Sabri Bey, Abdul Gafur Efendi, Mutasarrıf Hilmi Bey, Meclis-i Umum Azası Osman Bey (Gönenli) ile kentteki Hıristiyan cemaatin temsilcileriyle Hürriyet ve İtilafçılarda katıldı. Toplantıda İzmir’in işgâli üzerine yapılması gerekenler konuşuldu. Protesto etmek ve gerekirse savunmaya karar vermek üzere yedi kişilik bir heyet seçildi. Toplantıya katılan Hıristiyan Cemaatin temsilcileri protesto ve savunmaya katılmayacaklarını bildirdiler[1]. Seçilen bu yedi kişilik heyet üyeleri, gizlice Zarbalı Hulusi Bey’in evinde toplanarak durumu ayrıntılarıyla ele aldılar. Daha sağlıklı bilgi alabilmek için Hulusi Bey’in Manisa’ya gitmesine karar verilir. Yanına “Balıkesir İlhak-ı Red Heyet-i Milliyesi” imzalı, Manisa Redd-i İlhak Heyeti’ne yazılmış bir de belge verirler. Bu unvan Balıkesir Kuvâ-yi Milliyesi’nin kullandığı ilk resmi unvandır. 17 Mayıs 1919’da durumun hiç iç açıcı olmadığı anlaşılır ve ertesi günü Alaca Mescit’te herkesin katılabileceği bir toplantı yapılmasına karar verilir. 18 Mayısta Balıkesir halkı Alaca Mescit’te mevlit okutulup, ardından düşmanı yurtlarına sokmayacaklarını ve kuvvet kullanarak direnecekleri kararına vardılar. Aralarında 41 kişi seçerek bu işlerin düzenlenmesi için heyet oluşturdular. İstanbul’a giden heyet Osmanlı Hükümeti’nin artık bir şey yapamayacağını, elinin kolunun işgâl güçlerince bağlandığını anlamıştır. İzmir’in işgaliyle birlikte Akhisar, Kırkağaç ve Soma gibi şehirlerde, yıllarca Türklerle içi içe yaşayan Rumların gösterileri başladı. Amaçları bir an önce buralarında Yunan askerlerince işgal edilmesini sağlamaktır. 6 Haziran 1919’da Akhisar kısa süre işgal edilir. Ancak işgalin protesto edilmesi üzerine Yunanlılar Manisa yönünde geri çekilirler. 14. Kolordu kumandanı Yusuf İzzet Paşa, Balıkesir Redd-i İlhak Cemiyeti’nin direnişten yana olanlarını bir araya getirmesiyle ilk Kuva-yî Millîye Haziranın ilk haftasında kurulur. Yüzbaşı Kemal’in komuta edeceği bu birliğe Balıkesir’deki 20 er ile 150 kadar gönüllü katıldı[2]. Bergama ve Akhisar bölgelerinde Yunanlılarla girilen çatışmalar devam ederken 14 Haziran 1919 da Balıkesir’deki 14. Kolordu ve 61. Tümenin derhal Bergama’ya ya da Soma’ya gönderilmesi emredilir.Böylece Ege Bölgesi’nin denize dik vadileri ve demiryolu güzergâhlarını izleyen Yunan yayılması karşısında, uç noktalarında Kuva-yî Millîye diye adlandırılan milis güçleriyle, ordunun çok zayıflamış birliklerine dayanan direnişler oldu. 1919 yılının Haziran ayının ikinci haftasından itibaren Batı Anadolu Kuva-yi Milliye birliklerinin örgütlenmesi tamamlanmaya başladı. Kuzeyde Balıkesir, doğuda Alaşehir, güneyde Nazilli bu birlikleri yönlendiren merkezler olarak ortaya çıktı. Balıkesir merkezince denetlenen cepheler; Salihli, Bozdoğan, Akhisar (23 Haziran 1919), Soma (9 Haziran 1919) ve Ayvalık (29 Mayıs 1919), Nazilli merkezince denetlenen cepheler; Söke, Çine, Umurlu, Köşk ve Sarayköy oldu[3]. Böylece Temmuzun ikinci yarısında, çeşitli sorunlar olsa da Balıkesir ve çevresinde Yunan birliklerinin ilerleyişine direnebilen bir güç oluştu. Haziran ayının 14’ünde Balıkesir’den Savaştepe’ye (Giresun) gelen 160 kişilik gönüllü Kuva-yî Milliye kafilesi Orta Cami’de (Çarşı Camii) üç gün misafir edilir. Savaştepe ve çevresinden gönüllü 27 Kuva-yi Millîyeci bu birliğe katılır. Katılan kişilerden adları bilinenler; Giresun Birliği komutanı Bulgurcu Mehmet Efe, Mehmet Çırak, Doktorun İsmail, Dikmeoğlu İsmail, Deli İsmail, Sarıbeyler’den; Şeker Ağa’nın Mehmet, biraderi Yusuf Çavuş, Hafız Hasan, Hafızın Hüseyin, Zahir Ali, Yakuplar’dan Osman Efe, Kabak Ahmet, Haytalardan Bahri Hakkı, Rüşbaz Kara, Daşdibi Mahallesinden Ruhi Uçar, Kocabıyıklar köyünden; Ethem, Kurudere köyünden; Delibıçak, İbrahim, Mustafa dır [4]. Soma cephesinde 188. alaya dahil olan bu birliğe ayrıca Soma, Kırkağaç, Bergama kazaları ile Gelenbe nahiyesi halkından gönüllülerde katılır. Başlarında milis komutanı Zarbalı Hulûsi Bey ve Kırkağaçlı Emin Efendi bulunmaktadır.Soma cephesinin komutası 188. Alay kumandanı Miralay Arif Bey’dedir. Emrinde 188. Alay dışında, Mülazım Halit (Bayrak) Bey’in Bandırma’da oluşturduğu 100 kişilik bir nizamiye birliği ile Soma, Kırkağaç, Bergama kazalarından ve Balıkesir merkezinden Savaştepe (Giresun) ve Gelenbe nahiyeleri halkından oluşturulan milli kuvvetler vardı. Kınık ve Soma arasında mevzilenen bu kuvvetlerin toplamı 700 kişiydi. Karşılarında biri Bergama’da diğeri Kınık yöresinde bulunan iki alay Yunan kuvveti vardı[5]. Soma cephesinin oluşması ile İzmir’in kuzey cephesi meydana gelmiştir. 188. Alay, Soma, Kırkağaç ve Akhisar yönünde ileri sürülür. 61. Tümen kumandanı Albay Kazım Bey’i (Özalp) 14. Kolordu kumandanı Yusuf İzzet Paşa Bergama cephesi komutanlığına atar. 14 Haziran 1919 tarihinde Bergama’ya baskın yapılır. Bergama cephesindeki çetin çarpışmalar sonunda milli kuvvetler Soma’ya çekilmek zorunda kalırlar. Yunan ilerleyişine karşılık silahlı mücadele devam ederken Kuva-yi Millîye merkezlerinden biri olan Balıkesir’de çeşitli faaliyetler vardır. Balıkesir’deki faaliyetleri yürüten asıl güç, İzmir’in işgâlinden kısa süre sonra Alaca Mescit’te kurulan Redd-i İlhak Cemiyetinin oluşturduğu Balıkesir Heyeti Merkezîyesi’dir. Redd-i İlhak Cemiyeti sayesinde 28 Haziran ile 12 Temmuz 1919 tarihleri arasında Darülnafia Medresesi’nde I. Balıkesir Kongresi toplanır[6]. Tamamen merkezden kişilerin katıldığı kongre sonucunda merkeze bağlı yerlerden de delegelerin katılacağı bir kongrenin toplanmasına karar verilir. II. Balıkesir Kongresine (26-30 Temmuz 1919) Giresun’dan katılanlar; Müftü-zâde Abdülgafur (eşraftan kongre katibi) ve Mustafa (eşraftan-hatip)’dır[7]. Ard arda toplanan Balıkesir Kongreleri bölgesel direnişi örgütlü olarak yaygınlaştırır.Balıkesir Reddi İlhak Cemiyeti ve Heyeti Merkeziyesi, kurulmasından Balıkesir’in 30 Haziran 1920’de işgaline kadar bir çok kararlar alarak cepheyi ve bölgeyi yönetmiştir.

A. Giresun (Savaştepe) Muharebesi ve İşgali

            Sevres Anlaşmasının temelini oluşturan San Remo kararlarının zorla kabul ettirilmesi için İtilaf devletleri Yunanlılara ileri harekat izni verdi. 22 Haziran 1920’de Yunan ordusu taarruza geçer. Yaklaşık 40.000 kişilik kuvvetle taarruz ettiği İzmir kuzey cephesinde Kuvâ-yi Millîye’nin sadece 5.000 kişilik kuvveti vardı. 22-28 Haziran 1920 tarihinde Soma Cephesi’nde kanlı çarpışmalar olur. Ancak sayıca ve silahça üstün Yunan kuvvetleri karşısında geri çekilmek zorunda kalınır. Kuvâ-yi Millîye birliklerinin bir kısmı Sındırgı-Bigadiç ve Dursunbey istikametinde çekilirken diğer kısmı ise Savaştepe (Giresun) bölgesine çekildiler. Türk birliklerinin zamanında çekilmesinden dolayı zayiatı az oldu. Yunanlıların takip harekatında yavaş davranmaları ve Beyce civarında Türk birliklerinin artçı muharebe yapmaları düşmanı oyalamış böylece Savaştepe’nin (Giresun) güneyinde Çomaklı deresi civarında savunma hazırlıkları için gerekli zamanı kazandırmıştır. 61. Tümen komutanı Albay Kazım Bey’in Savaştepe-Çomaklı civarındaki ormanlık sahada hazırladığı savunma cephesinde; elindeki dağınık kuvvetler ve Bursa’dan gelen bir müfreze, Eşenli Yusuf Bey’in milli süvari müfrezesi, Sarı Edip Efe müfrezesi, Keçeci Hafız Bey’in süvarileri ve bazı milli müfrezelerden meydana gelmişti. Milli kuvvetlerinin kurduğu savunma hattının sağ (batı) tarafında Un Fabrikası civarında Eşenli Yusuf Bey’in müfrezeleri, sol (doğu) tarafında Keçeci Hafız Mehmet Emin Bey’in müfrezeleri, Savaştepe’nin 5 km. kadar güneyindeki sırtlarda ise piyadeler tertip almışlardı. Yağcılı deresine hakim sırtlarda mevziler kazılır. Eldeki yetersiz cephane paylaştırılır.Kazım Bey eldeki mevcut birliklerle düşmanın durdurulamayacağını biliyordu. Ama vatanın işgalini önlemek için adım adım savunma yapılarak ilerisi için düşmanı yıpratmak ve yeni cepheler kurmada zaman kazanmak düşüncesindeydi. Soma ile Balıkesir’i bağlayan tren ve tarihi kara yolunu takip eden Yunan askerleri milli kuvvetlerle çarpışarak Beyce’ye doğru ilerler. 28 Haziran 1920 tarihinde Beyce boğazına kadar gelen düşmanla çarpışmalar, oradaki ileri hat birliklerinin daha fazla dayanamayarak çekilmelerine neden oldu. Kazım Paşa (Özalp), Beyce’den Savaştepe Çomaklı-Yağcılı cephesine askerlerimizin çekilişini şöyle anlatır; “Tutunacak durumumuz kalmamıştı. Kuvvetlerimizi geri çekiyorduk. Bizim cephe çözülmüştü. Müşkül bir durumda idik. Her taraftan sarılmıştım. Kurşunlar yağmur gibi yağıyordu. Kurtulmak ümidim kalmamıştı. Atımda meydanda yoktu. Tam bu sırada tanımadığım bir Kuva-yi Millîyeci dört nala gelerek : “Aman beyim ne duruyorsun al şu atı.” dedi ve beni kurtardı. Kahraman efe kimdi, ne idi hala bulamıyorum. Kuva-yi Millîye’de işte böyle fedakâr evlatlarla düşmana karşı koyduk.”[8]. 29 Haziran sabahı erken saatlerde Savaştepe (Giresun)-Çomaklı Cephesi’ne başlayan topçu ateşi iki saat kadar sürdü. Cephenin yıprandığına kanaat getiren Yunanlılar Adalar Tümeni’nin iki alayını ileri sürdüler. Düşman piyadeleri ile Türk siperleri arasındaki çarpışmada, Yunan askerleri büyük kayıp vererek ilerleye bildi. Beş saat süren göğüs göğüse kanlı çarpışmada süngü hücumları ve karşı taarruzlar yapılarak düşman geri atıldı. Ancak sayı ve silah bakımından üstün düşman kuvvetleri tekrar topçu ateşi desteği ve yeni kuvvetleri Çomaklı Cephesi’ne sürdü. Albay Kazım Bey, sağ kanat olan un Fabrikası civarındaki Eşenli Yusuf Bey’in süvarileriyle yandan taarruz etmek istemiş, fakat un fabrikasının düşman eline geçtiği anlaşılmıştır. Yeşilhisar Köyü yolundaki un fabrikasının ve cephenin sağ tarafının düşman eline geçmesi Çomaklı Cephesinin düşman kuvvetlerince sarılma tehlikesi oluşturduğundan bütün cephe kuvvetleri gerilemeye başladı. Savaştepe istasyonu civarında yeni bir savunmayı düşünen Kazım Bey’in bu isteği kuvvetlerin düzensiz çekilişi nedeniyle gerçekleşmedi. Tümen komutanı Kazım Bey, süvarilerin Konakpınar’a ve piyadelerin Soğucak Köyü tren istasyonuna çekilmelerini emretti. Tarihi Kervan Yolu’nu takip eden Kuva-yi Millîyeciler Balıkesir’e doğru geri çekildiler. Geri çekilme sırasında dağınık olan birlikler ağırlık yapan malzemelerini kullanılmaz hale getirerek yol boyunca bataklıklara, orman ya da çalı içlerine attılar. Yunan kuvvetleri 29 Haziran 1920 tarihinde tamimiyle Savaştepe’yi (Giresun) işgâl etti. Kuva-yî Milliye birliklerini takip eden Yunan askerleri hızla Balıkesir’e doğru ilerlemeye başladı. 30 Haziranda Yunan kuvvetleri Balıkesir’i işgâl ettiler. Yunanlılar itilaf devletleri donanması eşliğinde 2 Temmuz 1920’de Bandırma’ya çıkartma yaptılar. Bir gün öncede Edremit işgâl edilmişti. Yunanlılar 6 Temmuzda Gönen’i, 7 Temmuzda Balya’yı işgâl etmiştir. Ama bu ilerleyişi durduracak olan milli bir güç artık Anadolu’da kurulmuştu.

B. Yunan İşgali Sırasında Savaştepe’deki Mücadeleler

        Savaştepe yakınlarındaki Çomaklı Cephesi’nin dağılmasıyla 29 Haziran 1920 tarihinde nahiye işgâl edildi. Ancak Yunan askerleri ilerledikleri yollar boyunca karşılarına çıkan şehirleri, köyleri işgâl ediyorlar, dağlık ve ormanlık olan arazilere girmeye cesaret edemiyorlardı. Çünkü Anadolu’nun işgale uğrayan her karış toprağında Kuva-yi Millîyeci dediğimiz mücahitler ya da çete grupları bulunmaktaydı. Savaştepe’de dağıtılan milli birliklerin bir kısmı ormanlarla kaplı dağlarda barınarak sık sık Yunan askerlerini vuruyordu. Böyle teslim olmamış Kuva-yi Millîyeciler’den; Manisa’nın Hacı Aliler köyünden Parti Pehlivan, Bakırlı Saçlı Efe olarak tanınmış Mustafa Efe, Adalı Mehmet Efe, Balıkesir’den Destan Abdullah, Bigadiç’ten Hüseyin Çavuş, Emet Kaymakamı Nesim Bey, Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey,[9] Savaştepe Eğerci köyünden Eğercili Küçük Mehmet Efe ayrı ayrı gruplar halinde düşmana ani baskınlarla zayiat verdirmekteydi. Sındırgı, Ulus, Alaçam ve Savaştepe’nin ormanlık bölgelerinde barınan bu Kuvâ-yî Milliyecilere yöre halkı ellerinden gelen desteği veriyordu. Yunanlılar Kuvâ-yî Milliyecilerin baskınlarından yıldılar ve Akhisar, Gördes, Demirci, Simav, Uşak, Kütahya, Dursunbey, Kirmastı (Mustafakemalpaşa) bölgelerindeki dağları taramaya başladılar. Emet Kaymakamı Nesim Bey’i, Parti Pehlivan’ın katibi Sındırgılı Kamil’i, ve Gördesli Kadrî’yi ele geçirirler. Yine çete reislerinin başını getirenlere mükafatlar vaat ederler. Nitekim Savaştepe Eğerci köyünden Küçük Mehmet Efe’de başına konan ödül nedeniyle öldürülür. Milli Ordu’nun kuruluşundan evvel düzenli birlikler ve Kuva-yi Millîyecilerle Yunanlıların Ege’deki ilerleyişine karşı savunma yapılmış ve en son olarak da Savaştepe’nin Çomaklı-Yağcılı Cephesi’nde kanlı çarpışmalar olmuştu. Savaştepe ve yöre halkı ellerinden gelen çabayı harcamışlardı. Vatan için bu yetmezdi. İşgâl altında bile düşmanı zayıflatmak için dağlık ve ormanlık arazilerde barınan çeteler ile Kuva-yi Millîyeciler’e ellerinden gelen yardımı yaptılar. Ancak silahlı binlerce Yunan askerine karşı koyabilecek güçleri olmayan Anadolu halkı baskı altındaydı. C.Anadolu’da Yunan İşgâlinin Sonu ve İlçeye “Savaştepe” Adının Verilişi 16 Mayıs 1919 da İstanbul’dan vapurla ayrılan Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs’da Samsun’a ulaşır. İlk olarak 25 Mayıs’da Havza’da bir genelge yayınlar. 22 Haziran’da Amasya’da, Sivas’da milli bir kongrenin toplanacağını bildiren ve Milli Mücadele’yi başlatan genelge yayınlanır. Mustafa Kemal Paşa Amasya’dan Erzurum’a geçer ve 7 Ağustos’da yapılan Erzurum Kongresi’nin aldığı kararlar açıklanır. Bu kongrede “Misakı Milli” sınırları kabul edilip bir temsil heyeti oluşturulur. Milli Mücadele yolunda çok büyük öneme sahip olan bu kongrelerden genel nitelik taşıyan Sivas Kongresi 4 Eylül 1919 da toplanır. Alınan kararlar vatanın genelini kapsamakta ve düşmana karşı silahlı birliklerin düzenli hale getirilmesi yolundadır. 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un İtilaf devletleri tarafından resmen işgâl edilmesi üzerine 19 Martta Mustafa Kemal Paşa Ankara’da bir meclis toplanması için yurdun dört bir yanından delegelerin Ankara’ya gelmesi için genelge yayınlar. 23 Nisan 1920 tarihinde ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’da toplanır. Artık vatanın düşmanlar tarafından işgâline karşı tek elden mücadele ve bağımsız Türk devleti için yapılacak olan çalışmalar buradan yürütülecektir. Kurulan düzenli ordu ilk olarak 10 Ocak 1921 de I. İnönü ve ardından 1 Nisan 1921 de II. İnönü zaferlerini kazanır. 13 Eylül 1921 tarihinde ise Sakarya Meydan Muharebesi kazanılır. Artık Yunan kuvvetleri savunmaya geçmişlerdi. 26 Ağustosta topçu ateşiyle başlayan Büyük Taarruz 30 Ağustosta Başkumandanlık Meydan Muharebesi’nin kazanılmasıyla sonuçlanır. Hızla kaçan Yunan askerleri geride yakılıp yıkılmış şehirler bırakarak canlarını kurtarmaya çalışmaktadır. Milli Ordumuz 6 Eylül 1922 tarihinde Balıkesir ve Savaştepe’yi, 9 Eylülde İzmir’i, 10 Eylülde ise Bursa’yı kurtarır. 11 Ekim 1922 yılında Mudanya Ateşkes Antlaşması ve 24 Temmuz 1923 tarihinde Lozan Antlaşmasıyla şimdiki sınırlarımızın hemen hemen tamamı belirlenmiştir. İlçe halkının, Kuva-yi Millîye teşkilâtıyla birlikte Yunan işgaline karşı Soma’da, Bergama’da ve son olarak da Çomaklı-Yağcılı cephesinde göğüs göğüse yaptıkları mücadeleleri ve işgâl sırasında Yunanlılara karşı ormanlarla kaplı dağlarda verdikleri mücadelelerden yukarıda bahsetmiştik. Bu sebeple bağımsız Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Balıkesir İl Meclisi’nin 10 Ekim 1934 tarihinde aldığı bir kararla nahiyeye “Savaştepe” adı verildi. Eski adı “Giresun” olan nahiye artık şanlı Savaştepe adıyla anılmaya başlar. 10 Ekim 1934 tarihinden sonra 20 yıl bucak örgütü olarak kalır ve 4 Mart 1954 tarih 6325 sayılı yasa ile 1 Haziran 1954 tarihinde Savaştepe ilçe merkezi haline getirilir. 1949 yılında Türk Milleti’nin kahraman şehitleri adına, Çomaklı Cephesi’ndeki kanlı çarpışmalar ve Kuva-yi Millîyeci nice fedakâr Türk şehitleri adına Savaştepe’nin “Lalelik Tepesi” denilen Anadolu Öğretmen Lisesi yakınlarında “Şehitler Anıtı” yaptırılmıştır. Anıtın yapımını dönemin Köy Enstitüsü müdürü Nihat Salku desteklemiş ve öğrencilerin bizzat çalışmalarıyla Ağustos ayında tamamlanmıştır. Anıt planını Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsünün resim öğretmeni Mahir Gürsel hazırlamış, üzerindeki şiir ise aynı okuldan Tarih öğretmeni Aziz Eryalaz’a aittir. İnşaatı Savaştepe Köy Enstitüsünün inşaat öğretmenlerinden olan Kenan Gürgün ve inşaat ustası Hamit Eroğlu yapmışlardır[10]. Göklere dimdik yükselen anıt üzerinde şu kıta yer alır;[11] “Bomba yağsa göklerden, göğsümüzde sönecek.Bütün dünya yıkılsa Türk dünyası dönecek Türküm, bize ne mutlu, Türk olan öğünecek.Bütün dünya yıkılsa Türk dünyası dönecek.”

II)CUMHURİYET DEVRİNDE SAVAŞTEPE

KARACALAR KÖYÜ MUSTAFA KANGAL İLKOKULU (1924) Türk Kurtuluş Savaşındaki üstün mücadeleler ve kahramanlıklardan sonra Cumhuriyetimizin ikinci savaşı hiç kuşkusuz eğitim alanında verilecekti. Savaştepe’de Kurtuluş Savaşında olduğu gibi Milli Eğitim alanında da yerini 1940 yılında eğitime başlayan Köy Enstitüsü ile almıştır. Bununla birlikte Milli Eğitim alanında çok önemli bir yere sahip olan fakat adı henüz duyulmamış Cumhuriyet tarihimizle yaşıt olan bir hayır eseri İlkokul binası vardı. Bu okul İlçenin köylerinden biri olan Karacalar köyünde temeli 1923 yılında atılıp 1924 yılında tamamlanmış ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hayır amaçlı yaptırılmış okul binalarının ilki olması bakımından çok büyük önemi vardır. Okulu yaptıran Mustafa Kangal dönemi içinde Balıkesir’in tanınmış simalarındandı. Aslen Trabzon ilinin Of ilçesine (halen Çaykara) bağlı Akköse köyünden olup 1884 yılında ağabeyi ile Balıkesir’e gelmişlerdi. İlk zamanlar İvrindi ve Savaştepe yöresinde yaptıkları ticaret ile kısa süre sonra Balıkesir’de manifatura dükkanı açtılar. Geçen zaman içinde zenginleşen Kangallar Balıkesir’in tanınmış aileleri arasına girdiler. İzmir’in işgalinden sonra 17 Mayıs 1919 da Alacamescit’de yapılan toplantıya katılanlardan biri olan Mustafa Kangal, burada alınan kararlara bizzat katılır. Toplantı sonunda seçilen 41 kişiden biriside o dur. Balıkesir’de Kangal-zâde Hacı Mustafa Efendi veya Lâz Hacı Mustafa Efendi diye anılan Mustafa Kangal’ın adı bugün Alacamescid’in önünde dikilmiş anıt üzerinde 41 arkadaşıyla birlikte yer almaktadır Mustafa Kangal Milli Mücadele’nin ilk basamağında milletçe vatanın kurtarılması için arkadaşlarıyla büyük çaba harcamış, maddi ve manevi olarak Kuva-yî Millîye teşkilâtının oluşmasına elinden gelen bütün desteği vermiştir. Kuva-yi Millîye’de verdiği çabalarının ardından Türk Kurtuluş Savaşı’yla Balıkesir’in ve Savaştepe’nin kurtuluşunun ardından çok sevdiği Savaştepe yöresine sık sık geliyordu. Onun yakın arkadaşlarından biri olan Savaştepeli Lâz Mehmet Efendi (Mehmet İlhan) ile yaptığı bir sohbet sırasında hayır eseri yaptırmak istediğini anlatır. Eski yazı öğretmeni olan Lâz Mehmet Efendi okul binası yaptırırsa daha hayırlı olacağını söylemesi üzerine yörenin merkez köylerinden olan Karacalar köyünde okul yaptırmaya karar verir. 1923 yılında temeli atılan İlkokul binası 1924 yılının kış ayları içinde tamamlanır. Yapılan açılış törenine Balıkesir’den gelen misafirler arasında; Ali Hikmet Paşa (Türk general ve siyaset adamı:1877-1939), Hasan Basri Çantay (Türk din bilgini, siyaset adamı, ilk TBMM üyesi: 1887-1964), Gönenli Hacim Bey, Mustafa Kangal ve oğulları Abdullah ile Mehmet Kangal, Savaştepe’den Lâz Mehmet Efendi ve dönemin ileri gelen devlet mensupları katıldılar. (Resim) 1924 yılında, ilçede 1914 tarihli ilkokul ve Sarıbeyler bucağında bir ilkokul olmak üzere iki tane okul binası vardı. Yaptırılan bu üçüncü ilkokul binası Cumhuriyet tarihinde hayır amaçlı ilk okul binası olması dolayısıyla önemliydi. Fakat 1984 yılında yıktırılmıştır. İki katlı olan okulun kitabesi aynen şöyledir;“Evladı Vatanın Talim ve Terbiyesi Maksadıyla İnşaa ve Memleket Muarifine İhda Ettiğim Bu İrfan Ocağının Payidar ve Beni ve Kangal Ailesini Hayru Rahmetle Yade Vesile Olmasını Niyaz Eylerim” El Hac Mustafa 1340 Kangal-zâde

III)KURTULUŞ SAVAŞI SIRASINDA SAVAŞTEPE’Lİ TANINMIŞ KİŞİLER

A. Bulgurcu Mehmet Efe [12]

            1874 yılında Malatya’nın Darende kazasında, Elbistanlıoğulları’ndan Hacı Osman Ağa’nın oğlu olarak dünyaya geldi. Babası daha doğmadan vefat eder. Yedi yaşına kadar amcası Derviş Ağa’nın yanında büyür. Bu arada da dul kalan annesi Ayşe’yi amcasının oğlu Ali ile evlendirirler. Bu olay küçük Mehmet’i çok üzer ve izzeti nefis meselesi yaparak küçük yaşta memleketini terk eder. Çerçi denilen gezginlere karışarak il il, diyar diyar dolaşır. Giresun denilen bugünkü Savaştepe’ye geldiğinde “Nene Ayşe” denilen kadına sığınır. Mehmet’i Nene Ayşe yirmi gün ambar içinde saklayarak çerçicilerin elinden kurtarır. Böylece hürriyetine kavuşan Mehmet’in şöhreti de küçük yaşta “Bulgurcu” diye anılır. Savaştepe’nin tanınmış ailelerinden Kadiroğulları küçük Mehmet’i evlat edinirler. Gençlik çağında Savaştepe’nin Tütünlük mahallesinden Emin Efe’nin kızı Fadime ile evlendirilir. Osman, Mehmet Emin, Ayşe isimlerinde üç çocuğu olur. Osman Yunan işgâlinde çete olarak dağa çıkar. Çok yakışıklı ve cesur olan Osman, Kurtuluş Savaşına katılmak için babasının yanına Ankara Hükümeti’ne gideceği sırada vurulur. Bulgurcu Mehmet Efe 14 Haziran 1919 tarihinde Savaştepe’ye gelen Kuva-yi Millîyecilere Savaştepe’den katılanların başı olarak katılır. Giresun Birliği Soma-Cinge cephesinde çarpışır. Bulgurcu Mehmet Efe ayrıca Anzavur, Gavur İmam’ın takibinde büyük yararlılıkları olmuştur. Bunların dışında Kuva-yî Millîye teşkilâtına, Dursunbey, Kepsut, Şamlı, Bigadiç, Pamukçu köylerinden yük, erzak ve para taşımış, Balıkesir’de Kuva-yi Millîye veznedarı olan Keçeci Hafız Mehmet Efendi’ye teslim etmiştir. Ege’deki Kuva-yi Millîye Mücadelesi kırılınca Bulgurcu Mehmet Efe, Ankara’da kurulan düzenli orduya arkadaşlarıyla birlikte katılmıştır. Bilfiil düşmanla savaşan Bulgurcu Mehmet Efe, TBMM tarafından verilen kırmızı şeritli istiklâl madalyası sahibidir. 1940’lı yılların sonunda sinir hastalığına yakalanan Bulgurcu Mehmet Efe 30 Mart 1951 tarihinde vefat etmiştir.

B. Eğercili Küçük Mehmet Efe

            Savaştepe’nin Eğerci köyünden olan Küçük Mehmet Efe, Bakırlı Saçlı Efe lakaplı Mustafa Efenin adamlarından biriyken Yunanlıların Ege bölgesindeki işgalleri sırasında gruptan ayrılmış ve köyüne dönerek topladığı adamlarıyla dağa çıkmıştır. Savaştepe yöresinde çete olarak ün yapan Eğercili Küçük Mehmet Efe yörenin 29 Haziran 1920 tarihinde işgalinden sonra Yunanlılara karşı yaptıkları vur kaç şeklindeki saldırılarıyla düşmana hayli zayiat verdirmiştir. Eğercili Küçük Mehmet Efe’nin çetesinden olduğu bilinen kişiler; Köyyeri’nden Kıltozluk, Yeni Mehmet, Donuscu, Müner’in Ahmet, Bitikler’dir. Dağlarda yaşayan çete, ihtiyaçlarını dağ köylerinden ya güzellikle ya da zorla temin ediyordu. Eğerci, Karapınar, İsadere köylerini içine alan araziyi mekan tutan çete, onlardan belirli süreler içinde paralar topluyordu. Mehmet Efe’den kurtulmak ve başına konan parayı almak isteyen Molla Osman, Karapınar, Eğerci ile Beyköy arasındaki ormanlık alanda birkaç yandaşıyla pusu kurar ve Küçük Mehmet’in anasını yakalayarak bağlar. Her zaman olduğu gibi Küçük Mehmet’in anası oğluna yemek getirmektedir. Küçük Mehmet Efe çaprazlama kuşandığı tüfeği ile gelmeyen anasını merak ederek yol boyu bakmaya gider. Molla Osman silahını ateşler ve Küçük Mehmet Efe’yi vurarak atından yere düşürür. Ölmediğini anlayınca kamasını çekip üzerine saldırır. Küçük Mehmet Efe “Elleme Molla Osman, ben bu yaradan ölmem” der. Ama Molla Osman kafasını keser ve Beyköy’den Akpınar’a getirir. Çok yakışıklı biri olan Küçük Mehmet Efe’nin kafasını kıl bir torba içinde Karacalar köyüne götürüp halka gösterirler. Daha sonra Savaştepe’de Yunan birliklerinin komutanına teslim edilir. Eğercili Küçük Mehmet Efe Destanı

Çakmalayı buldular, Tomofili kurdular, Küçük Mehmet’i de Eğerci’de vurdular, İncirli’den geçtin mi? Yumurtalar piştin mi? Küçük Mehmet’in ölüsü Derelerde şiştin mi? İvrindi deresine, Kar yağdı meresine, Çok Yunanlı birikti, Küçük Mehmet’in kellesine, Kurşun atım delikten, Hekim gelsin beylikten , Varın söylen anama, Ben düştüm efelikten. Eğerci’nin taşları Kalem gibi kaşları Küçük Mehmet’i sorarsan Çetelerin başkanı Eğerci arasına Kar yağar deresine Çifte doktorlar gelmiş Küçük Mehmet’in yarasına.

C. Hikmet Bey (BORAN)

            1901 yılında Balıkesir’in Savaştepe bucağında doğmuştur. Posta-Telgraf memurlarından Hakkı Bey’in oğludur. Askeri sivil bütün tıp öğrencileri adına, Sivas Kongresi’ne katılmıştır.Hikmet Bey, İstanbul’da 1919 yılında Askeri Tıp Okulu’nda okumaktadır. Okulun öğrencileri Sivas’ta Mustafa Kemal Paşa tarafından vatanın işgalini önlemek için bir kongrenin toplanacağını öğrenirler. Arkadaşları ile konuşurlarken Sivas Kongresi’ne delege göndermek fikri ortaya atılır. Bir sabah alaca karanlıkta okulun hamamındaki göbek taşında toplanırlar. Üçüncü sınıf öğrencisi Hikmet Bey ve Yusuf Bey (BALKAN) delege seçilir ve yol paraları olmadığı için aralarında para topladılar. Ancak 9.5 lira yani bir kişinin Sivas’a gidebilmesine yetecek miktarda para toplanabildi. Bu para ile Hikmet Beyin Sivas’a gitmesine karar verildi. Para temin edilebilirse Yusuf Beyde Sivas’a gidecektir. Sivas Kongresine katılmak için birde belge gerekliydi. Kimleri temsilen katıldığını ispatlayan bu belgeyi uzun aramalardan sonra Tıp Talebe Cemiyeti başkanı olan dördüncü sınıfın sivil talebelerinden Dr. Ahmet Kemal’den almaya karar verdiler. Dr. Ahmet Kemal durumu öğrenince hemen istenilen belgeyi yazdı, imzalayıp mühürleyerek verdi. Arkadaşları Hikmet Bey’i İsmail Fazıl Paşa ile Sivas’a uğurladılar[13]. 1919 yılında Askeri Tıp Okulu, askeri-sivil bütün tıp öğrencileri adına, Sivas Kongresine katıldı. Sivas Kongresinde manda ve himaye konusu görüşüldüğünde Mustafa Kemal Paşa’ya; “Delegeleri bulunduğum Tıbbiyeliler beni buraya bağımsızlık yolundaki çalışmalara katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddederim. Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı olarak değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve lanetleriz.” demiştir.İstanbul’a dönen Hikmet Bey artık tam bir Kuvay-ı Milliyecidir. Arkadaşlarını da yönlendiren Hikmet Bey, yakın arkadaşı Yusuf Balkan ile tekrar Anadolu’ya geçerek Ankara’ya gider. Mustafa Kemal Paşa’nın emrinde Milli Mücadeleye katılır. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra İstanbul’a döner ve öğrenimini tamamlamıştır[14]. Mustafa Kemal Atatürk, yıllar sonra bir gün sofrasında dostları ile eski günleri anarken tıp öğrencisi Hikmet Bey’i hatırlar. Hemen bulunup Milletvekili yapılmasını emreder. Fakat Mazhar Müfit Bey (KANSU) üzüntü ile Hikmet Efendi’nin öldüğünü söyler. Çok üzülen Atatürk sofrayı dağıtır. Oysa Hikmet Efendi sağ ve Anadolu’nun bir köşesinde doktordur. Hiçbir zamanda kendini Atatürk’e hatırlatmayı düşünmemiştir. Hatta bir şey ister duruma düşmemek için görünmemiştir. Atatürk’ün ölümünden birkaç ay sonra Mahzar Müfit Bey sokakta Hikmet Efendi’ye rastlamış boynuna sarılarak söylediği yalandan ve yaptığı hatadan dolayı özür dilemiştir. Yine aradan yıllar geçmiş, zamanın tek partisi tarafından Balıkesir’den mebus adayı yapılmak istenmiştir. Fakat Hikmet Bey’in Balıkesirli olmadığı Giresunlu olduğu gerekçesiyle vazgeçilmiştir. Oysa Hikmet Boran Balıkesirlidir. Üstelik Balıkesir’in Savaştepe bucağındandır. Fakat bucağın eski adı Giresun’dur[15]. Hikmet BORAN’ın bir oğlu vardır. Günümüzün tanınmış sunucusu Orhan BORAN. Hikmet BORAN 1944 (45) yılında veremden ölmüştür.

Ç. MERHUM HACI MUSTAFA KANGAL’IN ÖZGEÇMİŞİ (1864-1948)

            Hacı Mustafa Kangal, 1864 yılında Trabzon ilinin Of ilçesine (halen Çaykara ilçesine) bağlı Akköse köyünde geniş bir aile içinde doğmuş olup çevresinde Kangalzade Hacı Hüseyin Efendi diye anılan babasının biri kız 7 si erkek 8 çocuğundan ikinci erkek çocuğudur. Hacı Hüseyin Efendi Of ve çevresinde ticaretle iştigal bir kimse olup o sırada yöredeki ekonomik krizin ve esasen dar imkanla bölgenin zorunlu hale getirdiği koşullar sebebiyle iki büyük oğlunu (21 yaşındaki Hurşit ve 20 yaşındaki Mustafa’yı) Batı illerine göçe teşvik etmiştir. Halk dilindeki deyimi ile “Gurbetçi” olmalarını istemiştir.Sonradan Balıkesir’de (belki de çok genç yaşta iken Hac farizasını yaptığı için ) Kangalzade Hacı Mustafa Efendi veya Of”lu olmasını ifade için Laz Hacı Mustafa Efendi diye anılan Mustafa Kangal 1884 yılında Balıkesir’e gelmiş ve bilahare gelen Recep adındaki kardeşi ile birlikte ve ilk zamanlar özellikle İvrindi ve Savaştepe yöresinde ticaret hayatına atılmıştır. Kısa bir süre sonra o zamanki deyimi ile Balıkesir’de “manifatura” dükkanı ve bilahare mağazası açarak çeşitli ve fakat kumaş ağırlıklı tekstil ticaretine girişmişlerdir.Milli Kuvvetler Caddesinde açtıkları mağaza, aradan bu kadar sene geçmiş olmasına rağmen, hala benzeri olmayan hacim kazanmış ve 19. asrın sonlarında ayrıca İstanbul’da da halen tekstil toptan pazarlama merkezi olan büyük postahanenin arkasındaki Aşir Efendi caddesinde aynı konuda toptan satış yapan mağaza açarak iş hayatını kardeşleri ile beraber sürdürmüş ve bir arada deniz taşımacılığı ile iştigal etmişlerdir. 50 yaşları civarında beraber iş hayatını yürüttüğü iki kardeşini kaybetmiş ve iş hayatına o zaman geç yaşta olan iki oğlu ile birlikte yürütmüştür.1929 Yılında dünyayı sarsan ve özellikle tekstil sanayi ve ticaretine ağır darbe vuran krizin etkisi ile İstanbul’daki mağaza kapanmış ve Balıkesir’deki mağazada ancak 1938 yılına kadar faaliyetini sürdürebilmiştir. Merhum da o tarihte faal iş hayatından ayrılmıştır. 23 Kasım 1948 tarihinde ( 84 yaşında iken ) Balıkesir’de ebedi hayata intikal etmiştir.İnsanlara iyilik ve yardım yapmayı çok seven mütevazı kişiliği ile de çok sevilen, dostluğa, arkadaşlığa çok önem veren merhum ülkemizin pek çalkantılı ve sıkıntılı dönemlerinde, particilik anlamındaki politik faaliyet dışındaki birçok toplumsal örgütlenmeler ve etkinliklerde fahri görevler üstlenmiş, Belediye Meclisi, Ticaret Odası İdare Heyeti azalıkları yapmıştır. Yakın dostu Keçecizade Hafız Mehmet Efendi ile beraber Avrupa’ya yaptığı Avrupa seyahati vardır. Birçok yol, köprü, çeşme ve cami yapımlarına müstakil ve müşterek katkılarda bulunmuştur.En önemli telkin ve tavsiyesi sürekli olarak ve herkese çocuklara, gençlere iyi eğitim verilmesi olmuştur. Kendisinin tahsil hayatı doğduğu köyde medrese tahsilinden ibaret olmasına rağmen dost ailelerine çocuklarına yüksek tahsil yaptırmaları için baskı ve hatta mücadele diye adlandırılabilecek davranışları çevresinde bilinmektedir.1924 Yılında Savaştepe’nin Karacalar köyünde, zamanın çevre okulu niteliğini kazanan bir okul yaptırmıştır. Bu okulun Cumhuriyet döneminin hayır olarak yapılan ilk okulu olduğu hususunda kayda dayalı tespit vardır.Merhum, Milli mücadele savaşının inançlı ve yürekli mücahitlerindendir. Ünlü Alacamescit toplantısına katılan 41 vatan evladından biridir. Katılanların o zamana göre yaşlılarından olup bir kısmı yakın arkadaşı ve bazıları da yakın arkadaşlarının çocuklarıdır. Türklük ve İslam aleminin asırlardır beklediği büyük zaferin evrensel mücadelesi olan Milli Kurtuluş Savaşı’na mali imkanlarından önemli transferler yaptığı dostları tarafından sık sık ifade edilmiştir. Bu ve benzeri hallerinin hiçbir zaman kişisel üne ve dünyevi çıkarlara vesile yaptığı yakın çevresince duyulmamıştır, bu da “Hayrın İlahi Rızayı kazanmaktan” başka bir amaç gütmemesi inancından kaynaklanmaktadır. Merhumun “Ülülemr’e itaat” inancı hayatı boyunca “Devlete saygı” şeklinde ifade edilebilecek bir hayat ilkesi olmuştur. Zulme ve haksızlıklara karşı, bunlar kendisine yönelmese bile, sert tepkili, tabiata sahip olduğu halde genel konulardaki yakınmaları, toplumsal huzura verdiği değer itibariyle, yumuşak üslupla yaptığı bilinen özelliklerindendir. Örneğin orman tahrip edenlere karşı kişisel mücadeleden dahi çekinmediği çok görülmüştür.Çekişme halinde bulunanların ara buluculuğunu ve nizaı ortadan kaldırarak barıştırmak hayatta en sevdiği uğraşlardandı. Nerede bir nizaı var olduğunu duysa hemen gidip barıştırmayı kendisine zorunlu bir görev saymıştır.Mustafa Kemal Atatürk’ün Milli Mücadele Kahramanı olarak Balıkesir’e teşriflerinde oluşturulan tertip komitesinde görev aldığı da bilinmektedir. Rahmetli Ali Hikmet Paşa ile çok yakın ve birbirlerini sık sık ziyaret eden iki dost idiler.Kamu görevleri ile ilişkilerinde, özellikle görev esnasında, mesafeli ve karşılıklı sevgi ve saygıya dikkat eder, çevresine onların görevleri esnasında rahatsız edilmemelerini, aksi halin bir toplumsal israf oluşturacağını ifade ve tavsiye ederdi. Hurşit KANGAL Oğlu (D.1926)1948 yılında hakkın rahmetine kavuşan Kangalzade Hacı Mustafa KANGAL’ın mezarı Balıkesir Asri Mezarlığındadır. 1978 yılında ölen eşinin mezarı ise Balıkesir Başçeşme Aile mezarlığındadır.

KAYNAKLAR

APAK, Rahmi; İstiklal Savaşında Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, İstanbul, 1942.

CEVAHİR, M. Refik; “Savaştepe Köyü”, Köye Doğru, cilt 3, Sayı 66, İstanbul, 1943, s.1415.

————————–; Aynı Yolda Aynı Emek, İstanbul, 1996.

DENİZLİ, Hikmet; Sivas Kongresi Delegeleri ve Heyet-i Temsiliye Üyeleri, Kültür Bakanlığı Yay.·EROĞLU, Hamza; Türk İnkılap Tarihi, İstanbul, 1982.

GOLOĞLU, Üçüncü Meşrutiyet, 1920.

İ.TekeliS.İlkin, Ege’deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşına Geçerken Uşak Heyet-i Merkezîyesi ve İbrahim (Tahtakılıç) Bey, Ankara, 1989.

ÖZALP, Kazım; Milli Mücadele: 1919-1920, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 1971.

ÖZDEMİR, Zekeriya; Milli Mücadele Yıllarında Balıkesir Cepheleri, Ankara, 2001.

SALMAN, Mustafa; Balıkesir Tarih Coğrafyası, Balıkesir,1957.

SAYGI, Osman; Kuvayı Millîye’de Savaştepe, Balıkesir, 1950.

SELEK, Sabahattin; Milli Mücadele, Örgün Yayınları, İstanbul, 1982.

TÜRK İNKILAP TARİHİ ENSTİTÜSÜ; Balıkesir ve Alaşehir Kongreleri ve Hacim Muhittin Çarıklı’nın Kuva-yi Millîye Hatıraları (1919-1920), Ankara, 1969.

[1] Rahmi Apak, İstiklal Savaşında Garp Cephesi Nasıl Kuruldu, İstanbul, 1942, s.52.

[2] Sabahattin Selek, Milli Mücadele, İstanbul, 1982, s.217.

[3] İ.TekeliS.İlkin, Ege’deki Sivil Direnişten Kurtuluş Savaşına Geçerken Uşak Heyet-i Merkezîyesi ve İbrahim (Tahtakılıç) Bey, Ankara, 1989, s.114.

[4] Osman Saygı, Kuvayı Millîyede Savaştepe, Balıkesir, 1950, s.11.

[5] Kazım Özalp, Milli Mücadele:19191920, Ankara, 1971, s.34.

[6] İ.Tekeli-S.İlkin, a.g.e., s.171.

[7] İ.Tekeli-S.İlkin, a.g.e., s.174.

[8] Osman Saygı, a.g.e., s.16.

[9] Osman Saygı, a.g.e., s.18.

[10] Osman Saygı, a.g.e., s.21.

[11] Anıtın şimdiki Anadolu Öğretmen Lisesi sınırları içindeki Lalelik Tepesi’ne yapılmasıyla ayrı bir önem kazanan okul kendine anıt ve yanında bir yıldız bulunan şekli rozet olarak kabul etmiştir.

[12] Osman Saygı, a,g,e, s.24-25.

[13] Goloğlu, Üçüncü Meşrutiyet, 1920, ss. XI., XII., XIII., 3-321-359.

[14] Hikmet Denizli, Sivas Kongresi Delegeleri ve Heyet-i Temsiliye Üyeleri, Kültür Bakanlığı Yay., s.136-138.

[15] Goloğlu, Üçüncü Meşrutiyet, 1920, ss.XI., XII., XIII., 3.321-359.

₪ ₪ ₪